Sürdürülebilirlik Yaklaşımına Bir Bakış
İnsan Kaynakları departmanında çalıştığınız halde hala sürdürülebilirlik yaklaşımı ile ilgili bir çalışma yapmadınız mı? Ya da bu kavramın üzerinize nasıl bir sorumluluk yüklediğinin farkında değil misiniz? O halde bu yazı dizimizi okuyun, çünkü bu yazı dizisinde son yılların popüler yaklaşımı olan “Sürdürülebilirlik” yaklaşımını tanışacağız. Ardından bu konu ile ilgili İnsan kaynakları departmanlarının üzerine ne kadar çok sorumluluk düştüğünü fark edeceğiz. Ve ilerleyen bölümlerde de şirketimizde bu konudaki alt yapıları nasıl oluşturacağımızı öğreneceğiz.
Bknz: https://www.demetekin.com.tr/insan-kaynaklarinda-yeni-nesil-yaklasimlar-surdurulebilirlik/
Şimdi sürdürebilirlik kavramına nasıl geldiğimizi anlatmak için geniş bir parantez açacağım…
“İnsan Merkezli Çevre Anlayışından Doğa Merkezli Çevre Anlayışına”,
Tüm canlı türleri doğa ile ilişki içinde bir ekosistem oluştururlar. Bu sistemde doğa kazan-kazan mantığı ile varlığını sürdürmeye devam eder. Ancak işin içine insan girince işler değişir. Zira insan doğa ile en uyumsuz canlıdır. İnsanın doğa ile ilişkisi çevresini gelecek endişesi duymadan işlemiş, doğanın sunduğu zenginlikleri ve sağladığı kaynakları sömürmeye dayanmaktadır.
İnsanın doğayı sömürme şiddeti tarım toplumuna geçiş ile birlikte daha da artmış teknoloji çağında da bilim doğa ile savaşın bir aracı getirilmiş ve sömürüyü en üst seviyelere taşımıştır.
Çevresel boyutundaki sömürünün neticesinde kirlenen su kaynakları, eriyen buzullar, yok olan ormanlar, çölleşen topraklar, geri dönüşümü olmayan atıklarla çöp haline gelen doğa ile baş başa kalırken işin sosyal boyutunda, insan kaynaklı doğal afetlere maruz kalan ve bu afetlerin tehdidi altında yaşam mücadelesi veren, açlık ve yoksulluk sorunları ile karşı karşıya kalan , tarım ilaçları ve GDO’ lu besinlerle sağlıksız hale getirilen insanlar ve buna karşılık yaşanan bütün bu sosyal, ekonomik ve çevresel sorunlara rağmen, sahip oldukları yüksek yaşam standartlarını korumaya çalışan insanlardan oluşan başka bir grup yer almaktadır.
Bu sürdürülebilir bir durum değildir. Hem çevresel, hem ekonomik, hem de sosyal olarak sürdürebilir olması için yeni bir denge oluşumuna ihtiyaç vardır. İşte bu yeni denge oluşumu için “sürdürebilirlik kavramı ortaya atılmış ve bu yaklaşımın çevresinde birçok çalışma gerçekleştirilmiştir.
Sürdürülebilirlik; bugünkü neslin ihtiyaçlarının, gelecek nesillerin ihtiyaçlarından ödün verilmeksizin karşılanmasıdır. Başka bir ifadeyle sürdürülebilirlik kavramını;
- Kaynakların, tüketimini ve oluşan emisyon ve atıkların tümünü kapsayan tüm çevresel olumsuzlukların en aza indirilmesi anlamında “çevresel sürdürülebilirlik”;
- Doğal kaynakların korunarak geliştirilmesi anlamında “ekolojik sürdürülebilirlik”;
- Maliyetlerin kabul edilebilir, toplumun tüm sektörlerine hizmet edebilecek kabiliyeti anlamında “ekonomik sürdürülebilirlik” ve
- Toplumların özelliklerine ve kapasitelerine uygun, yapılabilir, katılımcı plan ve programlarla “toplumsal sürdürülebilirlik” olarak tanımlayabiliriz.
- http://www.tr.undp.org/content/turkey/tr/home/sustainable-development-goals.html
Sürdürülebilirlik Kalkınma Kilometre Taşları
Birleşmiş Milletler Stockholm Konferansı, 1972
Sürdürülebilir uzun dönemli kalkınmanın, ancak çevre sorunlarıyla mücadeleye bağlı olduğu konusu ilk olarak 113 ülkenin katılımı ile Haziran 1972 Haziranı’nda Stockholm’de gerçekleştirilen BM İnsan Çevresi Konferansı’nın gündemi olarak değerlendirildi.
Bu uluslararası konferans sürdürülebilirlik yaklaşımında farkındalık yaratmış ve dönüm noktası olmuştur. Ancak takip eden yıllarda Birleşmiş Milletler Stockholm Konferansı’nın istenilen etkiyi sağlayamadığı anlaşılmıştır. Çevre sorunları devam etmiş, sosyal adaletsizlikler sebebi ile gelir dağılımları arasındaki uçurum daha da çok açılmış ve kalkınma sorunları artmaya devam etmiştir.
Ortak Geleceğimiz (Brundtland Raporu),
Stockholm Konferansı’nın istenilen seviyede etki yaratmasını sağlamak amacıyla 1983 yılında BM Çevre Programı (UNEP) tarafından görevlendirilen Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonunu WCED, 1987 yılında yayınladığı Ortak Geleceğimiz raporu ile uluslararası gündeme geldi. Buna göre sürdürülebilirlik ve sürdürülebilir kalkınma; “bugünün gereksinim ve beklentilerini, gelecek nesillerin kendi gereksinim ve beklentilerini karşılayabilme olanaklarından ödün vermeksizin gerçekleştirmek” şeklinde tanımlandı.2015 İklim değişikliği konferansına kadar konu ile ilgili birçok konferans, toplantı ve zirveler düzenlendi ve ülkemizin de içinde bulunduğu anlaşmalar imzalandı. (Bknz: Sürdülülebilir Kalkınma Kilometre Taşları) , Buna paralel olarak birçok sosyal uygunluk sistemleri ve yaklaşımları geliştirildi, bunların bir kısmı sektör bazında farklılaştırıldı.
No responses yet